Yüzlerce kahve arasından kendine en çok kahveye benzeyeni seçip, sırf, işinden yorgun gelip, derdini ve yarın karşılaşacağı yorucu ve sıkıntılı tüm zamanları kafasından atmak için mecburen televizyonda ne varsa izleyen aile babaları gibi, onlarca dergi arasından bir tane bile dergiye benzeyeni bulamayınca boş düşüncelere kafa patlatıp, vakit öldürmenin güzelliğine kanmak istedi adam. Unutmaya çalıştığı şu anı daha büyük sıkıntılarla yüzleşmek zorunda kaldığı zaman hatırlamak, hatta şu ana geri dönmek için her şeyinden vazgeçeceğinden haberi yokmuş gibi. Zamanında karşı çıktığı için pişmanlık duyduğu bir insanın hayatına eşlik etme eylemine muhtaç, zamanında keyif aldığı için hayatının sonuna kadar yaşamayı tercih ettiği yalnızlığın kendisiyle bir ömür geçemeyeceğini anladığı andan itibaren geç kalmışlık hissiyle geçiriyor hayatını. Yine de geç kalıyor hala, değişmedi hiç. Bugün kendisini mutlu edebilmek için yapabileceği her şeyi yarına erteleyip, yarın ki psikolojisine güvenmenin hatasını gün geçtikçe tekrarlıyor. Son gününün ne zaman olduğunu asla bilmek istemedi fakat bilmiyor olmasıyla sonu yokmuşcasına yaşıyor. Bir masada konuşmayı en çok sevdiği şey iktidarın ya da dünyanın sonuyken hem de. "Düşünecek güzel şeyin yok mu ulan senin?" diye kızıyor kendine. Kahvelik muhabbetler etmek istiyor içinden kendisiyle, rakılık değil. Elini cebine attığı zaman neyle karşılaşırsa onunla karşılaşıyor güzellik denilince. Tüm bozukluklarını bütünlemek için kullandığı cepleri artık delik. Tutamadığı zamanın boş geçmesine kızıp, "Geçip gitti artık yapacak bir şey yok." deyip harcıyor bütün zamanını. Hala yarınlardan bahsediyor, güzel olacak diyor, kendisine sözler verip. Aklına gülebildiği zamanları getirmeyi başarınca gizleyemiyor şaşkınlığını. "Hiçbir şey yokmuşçasına, her şeyi unutup bir anda olsa gülmek, gülmek resmen delilik."

0 yorum:

Yorum Gönder