Kulaklarına taktığı kulaklıktan duyduğu violin sesi, sanki düşüncelerini duymamasına neden olacak kadar yüksekti. Eğer ne düşündüğünü bilseydi, savaşı kaybetmiş tanrılardan barışı dilemezdi. Ne zaman tanrıyla konuşmayı denese gözlerini kapar, neye benzediğini bilmediğini hatırlayınca ayna karşısında sürdürürdü sohbetini. Bir kez onu öyle yakalayınca, kiminle konuşuyorsun sorusuna, aynadaki yansımasına bakıp, "tanrıyla" dedi. Daha çok açtı telefonundan, ruhunu dinlendirmek yerine öfkesini alevlendirmeye neden olacak violin sesini. Şişmiş gözaltlarından akan gözyaşlarını sigara kokan parmaklarıyla silerken tanrının önünde eğilmedi. "Bugün de benden olsun." dedi, tanrının en çok neye dikkat ettiğini iyi bilir gibi. Bu yoksulun tek çaresi olan tanrıya yaptığı en büyük zenginlikti. Dudaklarına kırmızı ruj sürmüş otururken karşısında tanrının, benim aklıma kan geliyor, tanrınınsa yangın. Hayatın güzelliklerinden biraz olsun bahsetmeye kalksa, kapısını çalıyor cehennemlik günahların. Bazen violin öyle bir giriyor ki, sessizliğini bozup ağırlığını hissettirmek istiyor tüm suskunlukların. Ve sonunda, "Kızma, sen diye diye sen gibi olduk." diyor, umursamayışlarını düşününce insanların. Kulağında bir çello sesi, violinden hemen sonra. "Bana bugünümden bahset," diyor, "yarınımı sorma. Senden insanlar için iyilikler bekliyorum, benim ki karma. Artık güzel şeyler beklemek bile paranormal."

0 yorum:

Yorum Gönder